İlk insan olarak kabul edilen Hz. Adem’ in yediği elma nedeniyle cezalandırılması ironisinden hareketle suç ve ceza kavramlarının insanlık tarihiyle doğduğunu kabul edebiliriz. Demek ki, her insan bilerek veya bilmeyerek günlük hayatta suç ve ceza ile muhatap kalabilir. Ya da, kendisine karşı bir suç işlenebilir. Konu basittir. Suç varsa ceza da vardır. Burada önemli olan, bu iki kavramın ölçülü olmasıdır. Bu ölçü başlarda, insanların bireysel tasarruflarıyla belirlenmiştir. Bireysel bazlı cezalandırmalardaki hakkaniyetsizlik ve değişkenliklerin toplum yapısını bozması nedeniyle, dini kurallar, örf adet kuralları, töre vb. uygulamalar geliştirilmiştir. Bölgesel bazlı farklı uygulamaları aşmak ve belirlilik sağmak adına da yazılı hukuk kuralları oluşturulmuştur.
Ancak bu uzun geliştirme süreci dahi, içinde insani duygular barındırdığından cezalandırmada net bir adalet sağlama noktasında insanları çekişmelerden kurtaramamıştır. Bu nedenle bazı şablonlar oluşturulması mecburiyeti doğmuştur. Bu şablonlar üzerinde de, öznel durumları da dikkate alacak şekilde cezayı artıran veya indiren bazı takdir yetkileri oluşturulmuştur. İşte bunlara ceza kanunları denilmektedir.
Suçun kanuni unsurlarının oluşup oluşmadığı, hangi saikle işlendiği, işlendiği yer ve zaman, suçu işleyenin içinde bulunduğu durum, işlenen yöntem ve kullanılan alet ile kim tarafından işlendiği veya kime karşı işlediği vb. özellik arz eden durumlar, ortaya konulan şablonun nihai halini vermektedir. Bunu da bağımsız yargı yerine getirmektedir. Öyleyse, şablonu oluşturan unsurlar son derece önemlidir. Problem tam da bu noktada başlamaktadır.
Kimi zaman kasten veya taksirle işlediğiniz veya size karşı işlenen suçun tam anlamıyla hakkının teslim edilmediğini veya edilmeyeceğini düşünebilir, hak etmediğiniz veya hak ettiğinizden fazla cezaya muhatap kaldığınızı veya kalacağınızı düşünebilirsiniz. Diğer taraftan, size karşı işlenen suçların olması gerekenden daha az ceza ile kapatıldığını veya kapatılacağını düşünebilirsiniz.
İşte bu gibi durumlarda, “El elin eşeğini ıslık çalarak ararmış” misali değil de, dosyayı “eti senin kemiği benim” şeklinde teslim alacak bir hukuk bürosu ihtiyacı ortaya çıkar.
Siz de, dosyanızı kendi işi gibi sahiplenecek, hayal satmadan, sizi müşteri gibi değil, müvekkil olarak kabul edecek, durumun artısını eksisini dürüstçe ortaya koyacak bir hukuk bürosu arayışına girebilirsiniz.
Bu ve benzeri durumlarla karşılaşmanız durumunda ve şayet samimiyet noktasında siz de aynı duyarlılığı gösterebilecekseniz, ceza departmanımızdan randevu talep edebilirsiniz.